Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Şiir (18. Sayı)

İyi koşullarda yetişmiş, nitelikli eğitimlerden geçmiş ve üniversite sınavlarında
yüksek puanlar almış gençler kolay kolay edebiyata yönelmiyor;
onları tıpa, finansa, uluslararası ilişkilere vs. kaptırıyoruz. Bu gençlerden
hasbelkader edebiyat dünyasını birazcık tanıyanlar ise kısa süre içerisinde edebiyattan
yüz çeviriyor, ortamı bayağı bulduğundan yahut beklediği entelektüel
tatmini elde edemediğinden soluğu başka mecralarda alıyor. Sonuç itibariyle
elimizdeki insan malzemesini önemli ölçüde alt-orta sınıftan gelmiş gençler
oluşturuyor. Bu hep mi böyleydi? Hep böyle değildi. Namık Kemallerden günümüze
şairlerimizin ailevi, toplumsal ve mesleki verilerini detaylı bir şekilde
gösteren bir çalışma bu anlamda bir hayli öğretici olabilir. Kısıtlı sosyo-kültürel
ve sosyo-ekonomik koşullar içerisinden gelen gençler ise edebiyat ortamında
-ortama ilişkin nedenlerden ötürü- çoğunlukla gereğince yetişemiyor ve elimizdeki
insan malzemesinden layıkıyla istifade edememiş oluyoruz. Çünkü
yetiştirilmesi gereken zihinler genellikle kendisi yetişmemiş kimselerin mecrasına
düşüyor. Tablo hiç parlak değil: Üst düzey edebiyat adamlarının oluşması
tesadüflere terk edilmiş durumda. Çılgınlık düzeyinde yetenekli ve çalışkan birileri
çıkarsa çıkıyor, edebiyatımızın geleceğini inşa etmek istisnaların gayretine
kalıyor. Neden böyle oluyor? Bu tabloyu ülkenin genel durumundan, diğer
alanlardaki gidişatından bağımsız yorumlayamayız. Uluslararası festivallerde
başarılar elde eden kaç yönetmenimiz, üst düzey liglerde oynayan kaç futbolcumuz
var sorularından bağımsız yorumlayamayız. Hayatımızın her alanını
tahrip eden altyapı meselesinden bağımsız yorumlayamayız.
Bir mahallilik problemimiz var. Mahalli yapılardan çıkıyor, sonrasında ne kadar
eğitim görürsek görelim, ne kadar kağıt üzerinde entelektüel faaliyetlerle
uğraşırsak uğraşalım mahalliliğimizden vazgeçmiyor, üstelik bunu bir dünya
görüşü haline getiriyor ve edebiyat ortamındaki ilişkilerimizi de bu görüş etrafında
şekillendiriyoruz. Semtimizin yerini dergimiz, semt ağabeyimizin yerini
editörümüz, düşman semtin yerini de diğer dergiler yahut mahfiller alıyor. Bu
mahalliliğin sınırlarına hapsolduğumuz için de okuduğumuz edebi, kuramsal,
düşünsel vs. kitaplardan kendi yazdığımız metinlere herhangi bir olumlu
yansıma gerçekleşmiyor.