ŞAİR BAKİ’NİN VEFATININ 421’İNCİ YILI
Resmi Büyütmek İçin Tıklayın!
Sultanü’ş-şuara olarak tanınan, divan edebiyatının yapıtaşlarından sayılan şair Bâkî’yi ölümünün 421’nci yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz.
“Âvâzeyi Bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”
(Bu âleme Hz.Davud gibi bir ses bırak,
Çünkü bu dünyada kalıcı olan güzel bir sestir.)
BÂKÎ (1526/27-1600)
Asıl adı Mahmud Abdülbâkî’dir. 933’te (1526-27) İstanbul’da doğdu. Babası Fâtih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi adında bir zat olup 1566 Haziran’ında hac yolculuğu sırasında vefat etmiştir. Fakir bir ailenin çocuğuydu. Yaratılışındaki okuma ve öğrenme arzusu onu medreseye yöneltti. Uzun zaman Karamânîzâde Mehmed Efendi’den okudu. Tahsilinin yanı sıra şiirle de iyiden iyiye uğraşan Bâkî, zamanının edebî şöhretleriyle tanışıp onlara nazîreler yazarak değer ve kabiliyetini göstermeye çalışıyordu. Zâtî’nin Beyazıt Camii avlusundaki remilci dükkânına sık sık giderek gazellerini onun tenkidine sunuyordu. Nitekim Zâtî de onun bir beytini tazmin edip yazdığı gazeli divanına koymuştu. 1552’de yeni açılan Süleymaniye Medresesi’nde Kadızâde Şemseddin Ahmed Efendi’nin derslerine devama başladı. Ramazan 962’de (Ağustos 1555) Nahcıvan seferinden dönen Kanûnî’ye takdim ettiği kasidede üç yıldır medrese odalarında yattığından ve padişahın emriyle bir yıl bina eminliği hizmetinde bulunduğundan söz etmektedir. Anlaşıldığı üzere derslere devam ederken öte yandan, yapımı sürmekte olan Süleymaniye Külliyesi’nde bina emini olarak çalışmıştı. 1556 yılında Halep kadılığına tayin edilen hocasıyla birlikte gitti ve orada kadı nâibliği yaptı. O sırada hocasına “râiyye”, Halep Beylerbeyi Kubad Paşa’ya da “hilâl” redifli birer kaside sundu. Bâkî Halep’te dört yıl kadar kaldı. Bâkî İstanbul’a varışında kendisi için yazdığı “lâmiyye” kasidesini sunarak Ebüssuûd Efendi’nin çevresine girme imkânını elde etti. Semiz Ali Paşa’ya da iki kaside sundu. Ekim 1561’de dânişmend, iki sene sonra da mülâzım oldu. 1564 Nisanında da yirmi beş akçe ile bir medreseye tayini için ferman çıktı. Kasım 1564’te İstanbul’da Murad Paşa Medresesi’ne nakledildi. Bu tayinin sağladığı imkândan faydalanarak Kanûnî’nin kendisine gönderdiği şiirlerine onun emri üzerine nazîreler yazıyor, bir yandan da ona kasideler takdim ediyordu. Bu kabiliyetli şairden hoşlanan Kanûnî ona Keşşâf, Hidâye, Ekmel adlı kitapların kıymetli birer nüshasını hediye etti. Bâkî de divanını padişahın emriyle düzenleyerek ona sundu. Padişahın türlü iltifatları şairi mânen ve maddeten zenginleştiriyordu. Bu arada Aralık 1565’te 10 akçe terakkîye nâil oldu. Haziran 1566’da, hacca gitmiş olan babasının ölümü haberini aldı. Bunun da ardından Kanûnî Sultan Süleyman’ın Sigetvar’dan ölüm haberi geldi (Eylül 1566). Uzun bir mâzullük devresinden sonra Temmuz 1569’da Mahmud Paşa müderrisliğine, Ağustos 1571’de de Eyüp müderrisliğine tayin edildi. Hükümdarın birkaç gazelini tahmis, birkaçını da tanzir etti ve ayrıca ona üç kaside sundu. Bu yakınlığın neticesi olarak 1573 Mayıs’ında Sahn müderrisliğine getirildi. III. Murad’ın cülûsundan sonra da itibarlı durumu devam etti. Ekim 1575’te Süleymaniye müderrisliği pâyesine yükseltildi. Kasım 1576’da Edirne’de Selimiye müderrisliğine, Mart 1579’da 1000 altın terakkî ile Mekke kadılığına tayin edildi. Temmuz 1582’de İstanbul’a geldi. Mekke’de iken tercüme ettiği el-İʿlâm fî aḥvâli beledi’llâhi’l-ḥarâm adlı Mekke tarihini padişaha takdim etti. Murâdî mahlasıyla şiirler yazan padişahın gazellerine yaptığı nazîrelerle hükümdarın alâkasını görmeye başladı. Eylül 1584’te Molla Ahmed Efendi’nin yerine İstanbul kadısı olduysa da çok geçmeden azledilerek (Ocak 1585) Üsküdar’da oturması emredildi. Temmuz 1586’da tekrar İstanbul kadılığına getirilip kısa bir zaman sonra da Anadolu kazaskeri yapıldı (Ekim 1586). Burada iki sene hizmetten sonra azledilen Bâkî, üç yıl kadar açıkta kalışının ardından Mayıs 1591’de yine bu makama iade edildi. Şubat 1598’de üçüncü defa Rumeli kazaskeri oldu. Bostanzâde’nin ölümü üzerine şeyhülislâmlık yolu kendisine bir kere daha açılmış görünürken, sadrazamın bütün gayretine rağmen, padişah üzerinde derin nüfuzu olan eski ders arkadaşı Hoca Sâdeddin Efendi bu makama getirildi. Sadrazamın çok geçmeden idamı ile hâmisini kaybeden ve ümitleri suya düşen Bâkî de istifa etti (Muharrem 1007 / Ağustos 1598). Bir yıl geçtikten sonra Hoca Sâdeddin Efendi vefat ettiğinde ise son defa uyanan şeyhülislâmlık ümidi de Sun‘ullah Efendi’nin tayini ile tamamen yıkıldı. 23 Ramazan 1008 (7 Nisan 1600) Cuma günü vefat etti. Cenaze namazı Fâtih Camii’nde Sun‘ullah Efendi tarafından kalabalık bir cemaatle kılındıktan sonra Edirnekapı dışındaki mezarlıkta toprağa verildi.
Eserleri. Divan, Fezâilü’l-cihâd, Meâlimü’l-yakīn fî sîreti seyyidi’l-mürselîn, Fezâil-i Mekke.
Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi