Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (86. Sayı)

Editörden
Hüseyin ALTUNTAŞ
[email protected]

Değerli Okuyucularımız! Sanat ve edebiyat, hayatın güzelliklerini etkileyici ve
estetik biçimler içinde insanların beğenisine sunma
çabasıdır. Dergimiz, Anadolu’daki onlarca farklı
kültürün iç içe geçerek oluşturduğu zevki selime
hitap eden şiir, hikâye, deneme, anı, mektup ve kültür yazılarıyla
Türk okuyucusuna farklı dimağ tatları sunmaya çalışıyor.
Bu yönüyle kültür ve edebiyat alanında teveccühlerinize
mazhar olmanın haklı övüncünü yaşarken bir taraftan da
salt okuyucuyu memnun etmeye çalışmakla yetinmeyip kültür,
sanat ve edebiyat pazarına yeni şair ve yazar adayları
sunmak gibi önemli bir işlevi de üstleniyor.
Okuyucularımıza dergimizin bu yönüyle ilgili ön bilgiler
vermeyi çoktandır ihmal ettiğimizin farkındayız. Bu ihmal
edişteki mazeretimiz, okuyucunun bizzat derginin içinde
dolaşarak dergi hakkında öznel bir algı oluşturmasına,
sonra da bu algı doğrultusunda eleştirerek veya beğenilerini
bildirerek daha iyiye gitmemize katkı sağlanmasına fırsat
verme düşüncemizdir.
Dergimiz yedinci yılını ve 86’ıncı sayısını geride bırakmış
bulunuyor. Tek bir ay bile ara vermeden ve herhangi
bir gecikme yaşanmadan bunca sayıyı okuyucunun önüne
koyabilme başarısı, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin maddi
desteği ve okuyucunun hiç gerilemeyen, hep artarak devam
eden talep ve desteğiyle mümkün oldu.
Dil, kültür ve edebiyat alanındaki yetkin kalemlerin
imzasıyla yayımladığımız makaleler, şiir, hikâye, deneme ve
diğer edebiyat ürünleri, dergimizin bu alandaki tanınırlığını
sürekli artırdı. İlk kez dergimizde ürünleri yayımlanan birçok
gencimizin imzasını bilahare başka edebiyat dergilerinde de
görmek bizi hem gururlandırdı hem de umudumuzu artırdı.
Ülkemiz ne kadar çok edip ve şairin imzasına sahip olursa,
içlerinden seçme düzeyde isimler çıkarma şansına da o
kadar yaklaşmış olur. Edebiyat dünyasının evrensel beğeni
eleğinin üzerinde kalıp diğer pazarlara da davet edilme bahtına
erişecek şair ve yazarlarımız, hangi dergide başlamış
olurlarla olsunlar, benzer süreçlerden geçeceklerdir. Bu anlamda
dergiler şair ve yazar fideliğidir. Biz bu anlamda kendimizi
bu fideliği sürekli sulayarak en iyi ürünleri çıkartmak,
besleyip büyütmek, önce ülke pazarlarına sonra da mümkün
olursa dünya pazarlarına sunmakla sorumlu tutuyoruz.
Bu sayımızda ülkemizin güncel meselelerinden birine,
yol açtığı endikasyonlardan dolayı bir edebiyat dergisinin bile
bigâne kalamayacağı “aydınlar” ve “ülke çıkarları” konusuna,
bu konudaki tartışmaların odağına oturan “Akademisyenler
Bildirisi”ne değinen yazılarla başladık. Üzeyir İlbak’ın “Akademisyenlere!”
hitabıyla başlayan kısa bildirisinde, yerli olması
gereken akademisyenlerimizin hangi hak, yetki ve bakış
açısıyla adeta düşman bir ülkenin akademyası gibi milletin
organize olmuş hali olan devlete sorumsuzca saldırdığının
nedenleri irdeleniyor. Hüseyin Altuntaş da “Doğu ile Batı
Arasındaki Çatlakta Yetişen Aydınlarımızın Ruh Hali” başlıklı
yazısında aynı konuya değiniyor ve Batıcı Sol aydınların 1980
askeri darbesinin yol açtığı ruhsal acıyı dindirmek üzere regresif
bir dürtüyle kendilerine acı veren devlete zarar vermeyi
bir rövanş ve terapi fırsatı olarak gördüğünü, bu nedenle de
devletin son güvenlik operasyonlarını hastalıklı ideolojilerinin
vehimleriyle yorumlayıp devleti zora soktuklarına inanmanın
patolojik ve şehvetli hazzını yaşadıklarını yazıyor.
Okuyucularımızın Türk kültür ve edebiyatının dev
ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserlerinde insan, şehir,
mekân ilişkisinin konu edildiği “İnsan- Mekân Ayrışmazlığı
Üzerinden Bir Şehir Tasavvuru” adlı makalesini ilgiyle okuyacaklarına
inanıyoruz.
Türkiye’de caz müziğinin yaygınlaşmasına önemli
katkılarda bulunan, özellikle Türkçe sözlü pop müziği geleneğini
başlatan piyanist müzisyenimiz İlham Gencer’le yapılan
kısa söyleşi, okuyucularımıza kendi kültür ve medeniyetinin
kodlarına bağlı kalabilmeyi başarmış bir müzisyenimizin
toplum değerleriyle barışık hayat felsefesinden anekdotlar
sunacak.
Özcan Ünlü, Kayıp Şairler yazı dizisinde bu ay 80’li
yıllarda şiir yazmış Ahmet Sıvacı’yı anlatıyor. Mehmet Sarı
ve Yalçın Ulupınar adlı yazarlarımız “Mühre” ile “Robinson ve
Ben” adlı hikâyelerinde ilginç üsluplarıyla okuyucuya farklı
lezzetler sunuyor.
Necmettin Evci, “konuşma”nın “yazı”dan farklı olduğunu
anlattığı “Konuşmanın Gökkuşağı” başlıklı yazısında
ilginç irdelemelerde bulunuyor: “Ses yazıdan çok başka,
bambaşka bir boyuttur. O nedenle konuşmayı tutamaz, sayamaz,
sabitleyemezsiniz. O sestir, nefestir, bir çeşit müziktir.
Onu sadece ve o anda duyar, dinlersiniz. Bazen zihninizin
ilgisiz, kaygan aralıklarından hissettirmeden geçip gider;
bazen kalbinizin en dokunulmamış yanlarını üşütür veya ısıtır.
Kimi zaman ruhunuza bir kıvılcım düşürür, benliğinizde
yangınlar meydana getirir. Bir sözle olur, bir sözle ölürsünüz.
Söz mamur da eder insanı, tarumar da…”
Kısacası, okuyucularımız bu ay da önlerinde dolu
dolu bir dergi bulacaklar.
Daha güzel bir dergide buluşmak dileğiyle…