Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (82. Sayı)

Editörden
Hüseyin ALTUNTAŞ
h u s e y i n a l t u n t a s s @ g m a i l . c o m

Değerli Okuyucularımız!
Uzun süredir çevresindeki ülkelere özgürlük ilham eden Türkiyemiz, yeni açılım
ve yönelimleriyle demokrasisini daha da güçlendirmeye gayret ediyor. Ne var ki, bir
o kadar azimle de bu çabalarından sonuç alması engellenmeye çalışılıyor. Bu direnç,
doğaya konmuş evrensel fizik yasaları kadar kaçınılmaz: Su buharlaşacak, akrep sokacak,
düşman düşmanlığını yapacak.
Türkiye, Orta Doğu’nun krizlerle çalkalandığı son on beş yılda önemli bir huzur
adası olarak gelişmesini istikrarla sürdürdü. Bu özelliğiyle İslam dünyasına umut ışığı
olan ülkemiz, son zamanlarda çok yönlü, çok araçlı, çok yöntemli gözden düşürme
hamlelerine maruz kalmaya başladı. BM’nin Deli Dumrul düzeninin öz aktörleri tarafından
yürürlüğe konan hamlelerin hedef ve amaçlarını doğru keşfedebilmek için
üstün bir gayrete ihtiyaç yok. Senaristler belli, aktörler belli, piyonlar belli… Sahne ise
baştanbaşa İslam coğrafyası… Matruşkalar gibi birbiri içinden çıkan benzer amaçlı
hamleler, uluslararası medyanın temel vurgularından da rahatlıkla anlaşılabileceği
gibi, İslam adına ortaya konan yanlış ve kasıtlı imajlarla besleniyor. Özellikle Batı
toplumları İslam aleyhine kışkırtılıyor, İslam’ın imajı bozuluyor, Müslüman toplumlar
barışın, huzurun, gelişmenin, sanat ve kültürün amansız düşmanları gibi gösteriliyor.
Bütün bunlar da medya denen iletişim araçları tarafından gerçekleştiriliyor. Medya
deyip geçmeyelim! Yasamanın, yürütme ve yargının hemen yanı başına dördüncü
kuvvet olarak yerleştirilen medya, aslında İslam toplumlarında dördüncü kuvvet olarak
değil, beşinci kol olarak faaliyet gösteriyor.
Bir ülkede gizli olarak düşman için çalışan örgüt
Siyaset terminolojisine ilk kez Faşist General Franco tarafından sokulan beşinci
kol kavramı, “fiilî müdahale ile ele geçirilemeyen bir kitleyi ya da devleti propaganda,
casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla manevî etkiye maruz bırakmak suretiyle müdahaleye
uygun hale getirmek” şeklinde tanımlanıyor. Beşinci kol faaliyetinin birçok çeşidi
olduğu doğrudur. Ancak henüz iktisadi, askerî ve bilimsel alanlarda gelişmesini tamamlayamamış,
eksikliklerini tam anlamıyla giderememiş ülkelerin elit tabakasını
teşkil eden Batızede kesimler, çoğu zaman farkında olmadan beşinci kol faaliyetleri
denebilecek girişimlerde bulunuyorlar. Bu aymazlıklarıyla da çok netameli bir işlevselliğe
bürünmüş oluyorlar. Oysa bu kesimlerin de vatanlarını bizim kadar sevdiklerine,
ülkelerinin güçlü ve saygın olmasından yana olduklarına kuşkumuz yok. Ama tek bir
fark var: Ülkeyi ve milleti sevmenin, ona yararlı olmanın ancak Batı kültür ve medeniyet
perspektifine sadık kalınarak gerçekleşebileceği kanısındadırlar. Kendilerine,
kendi ülkelerine, kendi değerlerine güvensizdirler. Milletin manevi yönelimlerini yersiz
bulur, örf ve âdetlerini arkaik alışkanlıklar olarak görürler. Bu da ülkelerinin Batı ile
aykırı düştükleri tarihsel dönemeçlerde onları pervasızca Batı yanında yer almaya
sevk eder. Bunun adı, ister istemez beşinci kol faaliyeti olur da farkına bile varmazlar.
Ülke terörle mi boğuşuyor? Gözleri Batı gazetelerindedir. Batı’nın kendi ihtiyaçlarını
kendi uygun araçlarıyla karşılama konusundaki yüzlerce yıllık tecrübe ve alışkanlıklarını
hesaba katmadan o gazetelerdeki “özgürlük”, “insan hakları” ve İslamofobik sloganların
peşine takılırlar. Oysa bilmezler ki, onların özgürlüğü Ruanda’daki iç savaşın
yakıtı; insan hakları, tuzu kuru Avrupalıların macera hevesi, İslam karşıtı sloganları da
çürümüş bitmiş Hristiyanlığın can çekişme ataklarıdır.
Türk medyası bütünleşik bir yapı değildir. Çeşitli seslere yer veren, özgürlükçü ve
barışçı bir dile sahip görünmekle beraber bir kısmı bu kavramları Batı’nın, Batıcılığın
temsil aracı olan Batı medyasının gözüyle değerlendirip Batıcılığın izdüşümü olan yazılı,
görsel ve işitsel medya araçlarıyla seslendirme alışkanlığındadır. Ülkemizin tüm
medya kuruluşlarını önemsiyor ve özgürlüklerini destekliyoruz. Tek isteğimiz var: Farkında
olmadan Türkiye düşmanlarının beşinci kol faaliyetlerini icra etme aymazlığına
düşmesinler! Görüşleri, kanaatleri, gelecek tasavvurları farklı olabilir; ancak ülkenin
çıkarları konusunda birbirlerinin kopyası gibi aynı sesi çıkarsınlar: “Ben bu ülkenin
çocuğuyum ve benim ülkem hiçbir ülkenin uşağı, hizmetçisi ya da emir eri değildir!”
Hülasa, bazı kesimlerin varoluşsal bir değere sahip din, vatan, millet gibi temel değerler
konusundaki bilinç ve farkındalık eksikliği, Batıcıları Batıcı yapan temel handikap
olmaya devam ediyor.
Daha güzel bir dergide buluşmak dileğiyle…