Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (179. Sayı)

Siyah, Gri ve İnsansız Şehir: Gazze

Üzeyir İlbak

 

Filistin’de dünyanın "medenî(!), egemen, emperyalist" güçlerinin gözetiminde ve "günah çıkarma ayini" şeklinde bir dayanışma sonucu, İsrail eliyle benzeri sadece Japonya’nın Hiroşima’sında görülen bir bombalama, yıkım ve soykırım yaşanıyor. Her bomba sonucu Gazze’de bir mahalle moloz yığınına dönüşüyor. Yükselen kara ve gri dumanlardan yükselen bebek sesleri bir süre sonra boğulma sonucu sessizliğe, ölüm sükûtuna dönüşüyor. Ses yok artık. Ev moloz ve toprak!
Gazze’ye bakan gözler kör, bakanların kalpleri orada olup bitenlerin farkında olmadan öldürülen bebek, çocuk ve şehit olsun diye çocuk doğuran ve bebeğiyle öldürülen annelerin kalpleri kadar soğuk ve hissiz. Bebek, çocuk ve anne cellatlarının kulaklarına mazlumların feryatlarını işitmesinler diye kurşun dökülmüş. İnsan hakları savunucusu(!) AB ve ABD’li muktedir despotların dili kesilmişçesine dilsiz, elleri koparılmışçasına elleri işlevsiz, zulme destek için koşarken can çekişen mazluma kötürüm.
Seksen yıldır bize "Yahudi Soykırımı" filmleri izleten, savaş yıkıntılarında piyano dinleten, dolapta yaşayan, Yahudi kızın günlüğündeki dramı anlatan Siyonist İsrail destekçisi ABD ve suç ortağı Batı medyası, hiçbir film setinde oluşturulamayacak büyük yıkımların, soykırımın görüntülerini yayımlamıyor. Tarihin bir yerinde bir gün insanlar Gazze’de yıkılan evlerin, okulların, hastanelerin, ibadethanelerin (cami-kilise) ve Gazze soykırımının bir film karesi olmadığını; ABD, AB ve İsrail uçakları tarafından bırakılan bombaların, tankların kustuğu top mermilerinin sonucu olduğunu mutlaka anlayacak ve insanlık vicdanı soykırım yapanları mahkûm edecektir. Katiller, siyah çöp torbalarıyla çocuk cesedi toplayan masum insanlara karşı işledikleri suçların cezasını mutlaka verecektir. Çünkü hâlâ insanlıktan bir iz taşıyan ve insanın insanlık için yazdığı destanların gerekliliğine inanan insanların yaşadığına ve yaşayacağına dair umudumu diri tutmak istiyorum.
Açık hava cezaevi Gazze’yi elektriksiz, susuz bırakarak bombalarla yıkıp insansızlaştırmak üzere soykırım yaparak toplu mezara dönüştüren, savaş ahlakından mahrum zalim İsrail ve dayanışma içinde olduğu devletlerin yöneticileri bir gün insanlık ahlak ve vicdanını mücehhez, vicdan sahibi insanlar tarafından yargılanacaklar.

**
Recep Seyhan
"Çiçekler Selamı Kesti" hikâye kitabı ile edebiyat dünyasının kibirli ve bencil kapısından girmişti, edebiyat mahfillerinin. Mavera dergisinde yazdığı hikâyelerle yolunu arayan Recep Seyhan, bir mahfilin çete elemanı olmadığı için görmezden gelindi. Kimileri tarafından da "öykücü" olmamakla itham edildi. O, hikâyesini tahkiye geleneği içinde sessiz ve sakin dokunuşlarla sürdürdü. Öğretmendi. Dertli, mümin duruşlu ve sükût suretinde biriydi. Çıkar ilişkilerinden arınmış, kendisiyle ilgili gereksiz lakırdı üretenlere dair konuşmamayı tercih etmişti.
Son yazı ve hikâyeleri Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin çıkardığı Dil ve Edebiyat dergisi ile Olağan Hikâye'de yayımlandı. Sağlıklı günlerinde dergiye zaman zaman uğrardı. Köyünde bitirmeye çalıştığı ve huzurla yaşayacağı bir ev hikâyesi vardı dilinde. Epey vakittir sadece yazı ve hikâyeleri geliyordu. Bir arkadaşımızdan rahatsız olduğunu öğrendim ve aradım. Hastaydı. Sesi, kendisine ait değildi. "Doğru zamanlama, tedavi yorucu ve uyutuyor, telefonlara bakamıyorum" dedi. Helalleştik. Şifa diledim. "Allah'ın takdiri ne ise o olur" diye telefonu kapattı.
Bir sabah dünya ile olan ünsiyetinin sona erdiğini haber aldım.
Hoş bir sada bırakarak ve vedasını yazarak göçtü: "Beni ilk terk edecek olan adım ve yazılmamış öykülerimdir. Adım terk edecek ilkin beni. 'Cenaze geldi mi?' diyecekler. 'Recep geldi mi?' değil sözgelişi... 'Cenaze nerede' diyecekler. Israrla adımı anmayacaklar.../ Sonra bir hikâye bile yazamayacağım.. Hikâye(m) bitmiş olacak. Dünya budur..."
Rahmet diliyoruz. İnandığı gibi yaşadı. İnandığı ve yaşadığınca mağfiret ile yarlıgana.
**
Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılında ve yeni yüz yılların başında tevarüs ettiğimiz kültür – medeniyet havzasında kalarak yapacağımız kutlu yürüyüşlerin daim olması temennisiyle yüzüncü yıl kutlu olsun.