Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (177. Sayı)

Yüzüncü Yılda Harf İnkılabı, Tarih, Dil ve Kültür

Üzeyir İlbak

 

Cumhuriyetin yüzüncü yılında soğukkanlılıkla bir muhasebe ve musahabe yapmak yükümlülüğündeyiz. Dilimizin, kültürümüzün, siyasî tecrübelerimizin ve düşünce tarihimizin en az iki asırlık bir kesitini açık yüreklilikle doğru bir analize tabi tutmalıyız. Çünkü bugün yaşadığımız kimlik bunalımlarının, aidiyet sorunlarının, ahlakî ve dini çıkmazların, kültürel kaosun ve dildeki kakofoninin kökü yakın tarihimizin korku ve endişelerle örtülmüş bu kesitinde uyutuluyor. Korkular ve beka endişelerinden ötürü yakın tarihimizi öğrenmemize, gerçekleri bilmemize ve bunları açıkça tartışmamıza izin ve imkân tanınmıyor.

Üç asırlık geçmişimiz (yakın tarihimiz) bir gizemler tarihidir ve kurumsal eğitimin her aşamasında sansürleniyor veya geçmiş çarpıtılarak öğretiliyor. Gerçeklerin üstü üretilmiş tarihi yalanlarla örtülmeye çalışılıyor. Bu ülkede gerçekleştirilen jakoben inşa sonucu ordu ve yargının özel olarak yetkilendirilmesi ve kurucu iradenin Kemalist ideoloji ile tanımlanarak ‘tek parti’ diktatörlüğünün kurulması ile maruz kalınan dini, etnik ve insani temel sorunların kaynağını teşkil eder. Kurtaranlar, millete rağmen millete yaptıklarından ötürü kurtardıkları halka güvenmiyorlardı.
Devletin yeni resmî ideolojisinin pozitivist Batı ile ilişkisini ancak yakın tarihimizi öğrendiğimizde bilmemiz mümkün olacak. Bunu mümkün kılacak biricik yol da açık ve net bir anlayışla, utanç duymadan meselelerimizi konuşabilmektir. Cumhuriyetin kurucu askerî kadrosunun düşünce dünyasını doğru analiz ettiğimizde, Samsun’a geciken komutanın gecikme sebeplerini öğrendiğimizde, Kurtuluş Savaşı ile ilgili anlatılarda Adana, Maraş, Antep’teki işgal ve direnişin neden tarihimizde yeterince yer almadığına, Sakarya Meydan Muharebesi meydanından çekilmeyi öneren komutana rağmen direnme emri veren Fevzi Çakmak’tan neden bahsedilmediğini anladığımızda yeni bir paradigmaya kapı aralamamız mümkün olacaktır. Kurtuluş Savaşı’nın neden İnönü Savaşları ile başlatıldığı üzerine düşünmeye değmez mi?
İzmir Suikastı bahane edilerek Anadolu direnişini başlatan Kazım Karabekir ve Rauf Orbay’ın İstiklal Mahkemeleri’nde neden yargılandığını hiç konuştuk mu? Anadolu direnişinin bilinen beş öncü komutanından söz edilir. Gazi Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Bey, Refet Paşa. Karabekir ve Cebesoy’un Millî Mücadele’ye başlamak için 1919’da Mustafa Kemal’den önce Anadolu’ya gittiklerini ve Mustafa Kemal’in kimi tereddütlerden dolayı Anadolu’ya geç gittiğini Karabekir’in hatıralarından okuruz.
**
Harf İnkılabı’nın hangi gerekçelerle yapıldığı yaklaşık bir asırdır tartışılmasına rağmen mesele hala açıklıkla ortaya konulabilmiş değildir. Cumhuriyet dönemi boyunca Latin alfabesi ile üretilen bilim ve edebiyat eserlerinin gözden çıkarılarak yeni bir alfabeye geçiş teklifleri de artık olmadığına göre Harf İnkılabı meselesine açıklık kazandırmaya ve herkese hak ettiği değeri vermeye ihtiyaç var.
Harf İnkılabı ile dilde uydurukçanın eşleştirilerek sunulmasından da artık vaz geçilmesi gerektiğine inananlardanım. Dilde tasfiyecilik ile Harf İnkılabı birbirinden bağımsız iki mesele olarak değerlendirilmeli ve kültürel zihnin doğru inşası için asli kelimelere (uydurulmuş ve yerleşmiş kelimeler yeniden tasfiye edilmeden) dönülmelidir. Cumhuriyet elitlerinin kasıtlı olarak yaptıklarını hatırlatmakta fayda var. Mart 2010 yılında Mete Tunçay ile yapılan ve daha sonra kitap olarak yayımlanan uzun söyleşide şu tespite dikkatinizi çekmek istedik:
Bizim cumhuriyetimiz, evrensel ölçülere uygun bir ordu ve yargıyla kurulabilir miydi?
El cevap: hayır. Latin alfabesi, şapka kanunu, halk oylamasıyla yapılamazdı ama başka türlü davranılabilirdi. Artık bugün Arap alfabesine dönmek gibi bir talep ve ihtimal yok. Aslında Hilafet kaldırılmayabilirdi ama artık geçmiş olsun. Halbuki Mecit Efendi halife olarak muhafaza edilseydi, Latin alfabesinin kabulüne bile karşı çıkmayabilirdi. Ki, Cumhuriyet’in en önemli devrimi alfabe değişikliğidir.
Sizce niye alfabe değişikliği en önemli devrim?
Çünkü dinle dil değil ama dinle yazı arasında garip bir ilişki vardır. Müslüman olmakla Arap harflerini kullanmak arasında doğrudan bir bağ var ve bizim devrim bu bağı kırdı.
Bunu bilinçli mi yaptı?
Bilinçli yaptı. Tarık Bin Ziyad’ın, geri dönülmesin diye gemilerini yakma hadisesidir bu. Latin alfabesi tamamen dinle ilişkili olarak getirildi (Neşe Düzel, Korkusuz Tarih, Alkım Yayınları, İstanbul 2011, s. 44).
Cumhuriyet sonrası fen ve sosyal bilimlerle kültür-sanat alanlarında üretilen birikimi görmezden gelmeden düşünce hayatımızı kuvvetlendirecek ve kadim gelenekle bizi ilişkilendirecek, dil mirasımızla ilişkimizi tesis edecek, Osmanlı Türkçesi metinlerini okuma imkanı sağlayacak bir kapı da aralanmalıdır artık. Nitekim Cemil Meriç’in şu tespiti de bu hususta gerçekleri bir kez daha hatırlatıyor:
Soru: Eski harflerle yazılmış temel eserleri kolayca okuyup anlayamayan kimselerin münevver olması mümkün müdür?
Cevap: Değildir. Kendi edebiyatını, kendi düşünce tarihini tanımayana insan demek bile aşırı nezaket olur. Bir İtalyan delikanlısı yedi asır önce yazılan İlahi Komedya’yı gürül gürül okuyup anlar. Bir asır öncesine uzanabilecek kaç üniversite hocamız var? Elli yıllık maziyle tefekkür de medeniyet de olamaz (Kırk Ambar II, 544).
**
Yeni öğretim yılının ülkemize, öğretmenlerimize ve talebelerimize hayırlı olmasını, yeni umutlara kapı aralamasını dileriz.