Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (147. Sayı)

“AYNEN" VE “ATIYORUM” ARASINA SIKIŞTIRILAN TÜRKÇE ÇAĞINDA YUNUS EMRE VE İSTİKLAL MARŞINI KONUŞMAK
Üzeyir İlbak


Yaman bir çelişki. “Ful katılım sağlanarak” yapılacak toplantılardan ve
bolca baskısı yapılarak geri dönüşüme gönderilecek kitap, dergi, broşür
ve sempozyum kitabından sonra, “Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi/
Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası; Gözsüze fısıldadım sağır
sözüm işitmiş/Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü” anlaşılacak mı?
Hakikati görmeyen göz, sahih sözü işitmeyen kulak, gerçeği söyleyemeyen[1] dil
(Kuran:2/18; 2/171) anlamın anlamına evrilecek mi?
Hatırlar mısınız? 2011, vefatının 75., İstiklâl Marşı’nın kabulünün de 90.
yılı nedeniyle “Mehmet Akif Ersoy Yılı” kabul edilmişti. 2021, marşımızın kabulünün
100. yılı nedeniyle “İstiklal Marşı Yılı” olarak duyuruldu. Hacı Bektaş-ı
Veli’yi bu yazıya dâhil etmeden yazacağım. Aslında her biri kitap ölçeğinde tartışma
ve müzakere gerektiriyor.
Her iki mesele, hatta Hacı Bektaş-ı Veli ile üç mesele de bu coğrafyanın
temel meseleleri arasında anahtar işlevi görür. Yılı bu anlayışla değerlendirebilirsek
dilimiz, kültürümüz, millî aidiyetimiz, tasavvufî algılar ve Alevî-Bektaşî
geleneğinin Abdal Yunus geleneği ile akrabalığı sevgi ve kardeşlik köprüsü kurmada
yeni imkânlar sağlayacaktır.
2011 “Mehmet Akif Ersoy Yılı”ndan geriye ne kaldı? Sadece kötü kâğıtlara
Safahat basıp belediyeler ve diğer kamu kurumları aracılığıyla dağıtan veya
ilgili fatura kesildikten sonra kitap kolilerini geri dönüşüm tesislerine gönderen
uyduruk şirketler. Çöp konteynerlerinde karşılaştığımız Safahat’lar. Âkif adına
düzenlenen akçeli, muhtevasız programlar. Bu eleştirileri uzattıkça utancımız
artar. Bu yıl bu üç önemli meseleyi bu anlamda, akçeli işlerle anlamsızlaştırmamak
için tedbir almak gerek.
Dil, din, kültür, tarih, edebiyat ve medeniyet konusunda hassasiyetini yitirmiş
bir topluma bu üç sorun üzerinden doğru mesaj vermek için meseleyi
devlet politikası ve ortak akıl çerçevesinde yürütmeye ihtiyaç var. Her birini
bir kampın öncüsü yapmadan bu toprakların tezenesi olarak kabul ederek yola
çıkarsak ortak bir dile, içselleştirilmiş bir kültüre, ayrıştırıcı olmayan bir inanca
ulaşabiliriz.
Bir televizyon kanalında “daha yolda gidiyor oluyor” diyen bir “sanatçı”
gibi dili kullanırsak, RTÜK büyük bir iletişim şirketinin “Firi Zon (Free zone) saç-
ma güzel” sloganına göz yumarsa, Yunus’un dilini sadece “güzel”de mi arayacağız?
TRT “ikâmetlere girerek hırsızlık yapan” cümlesini kuran spikerlerle çalışmaya
devam ederse kelimelerin kötü kullanımı sonucu sözlükler “evsel atık”a[2]
dönmez mi?
Bu yılı Yunus Emre, Mehmed Âkif ve Hacı Bektaş-ı Veli etrafında bir dil,
din, kültür ve medeniyet şuuru inşa etme yılına dönüştürmeliyiz. Aksi hâlde “cehaleti
ideoloji edinmiş” üç-beş bezirgân müteahhidi zenginleştirmekten başka
bir yere varamayız. Bu durumda zafer, yeniden cehaletin ve cahillerin olacaktır.
Yunus diliyle “‘İlim ‘ilim bilmekdür ‘ilim kendin bilmekdür/ Sen kendüni
bilmezsin yâ niçe okumakdur”. Okunmayan ve okunmayacak malzeme üreten
zihin, zihinleri çorak bırakmaya devam edecektir.
Tanzimat’la başlayan dilde, kültürde ve medeniyette kendine yabancılaşma
sorununu çözmek için de bu üç ismi önemsemek ve ortak bir zeminde
buluşturmak gerek. Malazgirt Muharebesi’yle açılan Anadolu kapısı yeni bir
vatanda yeni bir millet şuuru ve yeni bir kültür teşekkül etti. Bu yeni milletin
dili, kültürü ve yaşama biçimi de yeni bir terkibin oluşmasını sağladı. Anadolu
topraklarına gelen Müslüman toplulukların her biri ana dillerini lehçelerine sadık
kalarak konuşurken; geldikleri topraklardaki toplulukların dil, din ve yaşama
biçimlerine müdahale gereği duymadılar. Farklı şivelerle Türkçe konuşan toplulukların
çocuklarının evlilikleriyle yeni ortak bir yaşama biçimi, dil ve fonetik
oluştu. Müslüman olmanın dile kattığı yeni kavramlar, Farsçadan akan edebi
üslup ile Türk lehçe ve şivelerinden Anadolu Türkçesi doğdu ve yeni kültürel bir
iklim oluşturdu. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Fuzulî, Şeyh Gâlip, Tevfik Fikret,
Mehmed Âkif, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Sezai
Karakoç … bu yeni ve yerli Anadolu kültür coğrafyasının dilidir. Bu terkibe ulaşma
temennisiyle.
***
Azerbaycan Hocalı’da 29 yıl önce Şubat ayında yaşlı, çocuk, genç ve kadın
gözetmeksizin Ermeni ordusu bir soykırım yaptı. 20. yüzyıl başında Anadolu
topraklarında gerçekleştirdikleri vahşete denk bir vahşeti asrın sonunda icra
ederek insanlık yolculuğunda bir mesafe almadıklarını ortaya koyan vandalları
ve vandalizme göz yuman uluslararası insan hakları kuruluşlarını kınıyoruz. İnsan,
insanlığın acısına duyarsızsa; insanlığın merhamet damarı kanar.
İnsanın yaşadığı tüm acıların dindiği bir zamana ermesi umuduyla selam
sana hazreti insan!

Dipnot
1- “Sağır, dilsiz ve kör kesilirler; artık geri dönmezler”(2/18); “Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu,
çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar
sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar” (2/171).
2- İngilizce domestic waste karşılığı uydurulan “evsel atık” çöp karşılığı uydurulmuş bir ifade. Hastahane koridorlarında
“evsel atık” ve “tıbbi atık” kutularını bolca görürsünüz.