Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (128. Sayı)

Zor Zamanlarda Konuşanlardandı
Üzeyir İlbak

Mehmet Şevket Eygi’nin vefatı bizim kuşağı [50-60 yaşını geçenleri] yeniden düşündürdü.
Kimimizi hatıralarla buluştururken, kimimizi “yeni bir düşünce şekli mümkün değil mi?” sorusunu
sormaya mecbur etti. Eygi, inandığı gibi yaşadı. Onun inandıklarına kim ne kadar
inandı başka bir tartışmanın konusu. Eygi ile ilk karşılaşmam 1979 yılı. Aynı yıl Muzaffer Ozak ve Kadir
Mısıroğlu ile de tanışmıştım. Üniversitede okumak için İstanbul’a geldikten sonra Bedir Yayınlarına
zaman zaman uğradım. Bu üç isimle din anlayışı konusunda hiçbir zaman aynı noktada olmadım.
Üçü de geleneksel ve kültürel dindarlığa sonuna kadar inanmış insanlardı. Her üçünün “dindarlık”
anlayışı bana göre sorunluydu; benim de din anlayışım onlara uymuyordu. Ben din ile dindarlık ve dini
kültür meselelerinin farklı olduğuna inanıyordum. İtirazlarıma, bu kavramlara kaynaklar üzerinden
değil; yaşım ve tecrübesizliğim üzerinden itirazla “hadi ordan genç” tadında karşılıklar alıyordum.
Mübarek ve ayrıcalıklı din büyüklerine, keramete, mehdiyete, Hızır’ın olduğuna inanırdı. Bugünün
meşhur ifadesiyle “ehl-i sünnet” inancının müdafilerindendi. Kıbrıslı Şeyh Nazım, Sait Nursî … ile
benzer düşüncelere sahipti [https://www.youtube.com/embed/kCqJWK3hdOk; https://www.youtube.com/embed/s3Avss1tFNI;
https://www.youtube.com/embed/CATDGumJe3E]. Onun için “İslam âlimleri ve evliya” inancı temel referanslardandı.
Onun inanç dünyasını paylaşan Türkiye’deki dindar çoğunluk, onun estetik ve sanata
tutku ile yaptığı çağrıyı anlamadı. Bir yazısında “Dört zengin Müslüman, gidip lüks bir yerde yemek
yer. Fatura iki yüz, üç yüz dolardır. Bunu kolayca öderler. Evin veya büronun duvarına asılacak, çocuklarına,
torunlarına miras kalacak bir hüsn-i hat levhasına, bir gravüre, bir güzel sanat eserine
yüz dolar bile vermezler. Bu zengin adamlar fakir midir? Evet!.. Sanat, kültür, irfan, medeniyet, iz’an,
hikmet fakiridirler” tespitini yapar.
Eygi ile en son Türkiye Dil ve Edebiyat derneğine konferans için geldiğinde görüştük. Onun nezaket
diliyle “teşrifleriyle müşerref olduğumuzda”! Naif bir insandı. Müslüman camianın Galatasaraylısıydı.
Mülkiye mezunuydu ancak hariciyeye dahil olmamış; diyanette mütercim olarak çalışmıştı.
Estetik tutkusu, “Adab-ı Muaşeret”, güzel giyinme ve örnek olma çabası en bilinen vasıflarındandı.
“Türkiye ikliminde yaşayan Müslümanlar serpuşlarıyla, kılık kıyafetleriyle üstünlüklerini, özelliklerini
tebarüz ettirmelidir” cümlesini sıklıkla kullanırdı. Eygi'ye göre:
"Beşerî planda dünyada tarih boyunca üç büyük pozitif/yapıcı
güç olagelmiştir. 1-Bilgi, inanç ve kültür. 2- Ahlak, karakter, fazilet.
3- Güzellik, sanat, estetik.”
1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını Recep
Tayyip Erdoğan kazandığında, Turing işletmeleri sosyal tesis olarak
hizmet vermek üzere tefriş edilirken rahmetli Eygi’nin fikirlerinden
istifade edilmişti. İnşaat sırasında Büyükçamlıca’da birkaç
kez sohbet ettiğimizi de hatırlıyorum. İstanbul ve İstanbul’un kültür
mirasına dair zihni meşguliyetleri her türlü takdirin üzerindedir.
“Nev’i şahsına münhasır” sözüne mazhar simalardandı.
Vefatından sonra aleyhinde yapılan tezviratı göz ardı ederek
rahmet diliyoruz, taksiratı affola. Rahmet ve dua ile.